Pages

1 Mart 2013 Cuma

İnönü PDR Blog Yrd. Doç. Dr. Baki Duy Röportajı

     1972 yılında Ankara'da doğan Yrd. Doç. Dr. Baki Duy, 1989 yılında girdiği Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden 1993 yılında mezun oldu. Buradan mezun olduktan sonra ABD'de St. John's Üniversitesinde School Counseling (Okul Danışmanlığı) alanında yüksek lisans eğitimine başlayan Duy, 1996 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı. 
     2003 yılında Ankara Üniversitesi'nde Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında doktorasını tamamlayan Baki Duy 2004'ten beri Yrd. Doç. olarak çalışıyor. Röportajı yaptığımız hafta Malatya İnönü Üniversitesinden, Eskişehir Anadolu Üniversitesine geçen Duy, bu yoğun günlerinde bizi kırmadı ve keyifli bir röportaj gerçekleştirdik:



Öncelikle bu yoğun gidiş hazırlıklarınız arasında bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

     Rica ederim. Gitmeden son isteği de yerine getirelim.

İlk sorumuz hep sizin bizlere ilk sorduğunuz soru olan; neden PDR ?
 (gülüşmeler)

     Bilmeden Pdr diyeyim.Çünkü bizim zamanımızda sizin şuan sahip olduğunuz bir çok olanaktan yoksunduk. Sınav sistemi farklıydı. İnternet denilen bilgi deryası gibi bir araç yoktu. Sınav sistemi o zamanlar şöyleydi:  Sınav 2 aşamalıydı: 1. sınav eleme, 2. sınav ise yerleştirme. Tabi yerleşmeme ihtimaliniz de vardı. Siz sınava girmeden önce puanınızı tahmin edip önceden tercih yapacaktınız. Ben de öyle yaptım. Önceden tercihlerimi yaptım. Ve dediğim gibi mesleki yönlendirme konusunda en ufak bir yardım almadım. Okulumda zaten rehberlik servisi yoktu.

Yani Lisans Eğitiminiz Öncesinde Bölüm hakkında hiçbir fikriniz yoktu.

     Evet, öyle. Yani açık söylüyorum; PDR benim 13. tercihimdi. Tercih yaparken zaten buralara kadar gelmez diyordum. O zaman puanlama sistemi şimdikine benzer bir biçimde yapılıyordu. 6 alt puan vardı. Ve ben o zaman sadece puan türü uygun olduğu için yazmıştım. Hiçbir bilgim yoktu. Kazandığım zaman kocaman bir soru işareti oluştu. Bir boşluk vardı; ne yapacağım, ne okuyacağım diye.Tabi bir taraftan babam sevinmişti. "Oğlum bir de rehberlik kısmı var" dedi. Babam yabancı dile İngilizceye çok önem verirdi. "Acaba mütercimlik gibi bir şey mi?"  dedi. ''Yok baba'' dedim. ''Bunun içinde bir de psikoloji var. Psikolojik danışma falan diyor yani bilmiyorum ki nasıl bir şey.''

     Ama ne mutlu ki özellikle sınıflar geçtikçe, ilerledikçe tesadüfi seçtiğim bu bölümün benim için uygun olduğuna karar verdim. İlgilerime yeteneklerime uygun olduğumu düşündüm.

Lisans eğitiminiz sırasında gelecekle ilgili planlarınızı yapmış mıydınız?

     3. sınıftan itibaren yüksek lisans yapmaya karar verdim. Hatta biz 4. sınıfta o zamanlar diğer öğretmenlik programları gibi formasyon dersleri alıyorduk. Yani eğer Milli Eğitim de çalışmak istiyorsanız bu dersleri almanız gerekiyordu. Şimdiki gibi program içerisinde değildi. O nedenle ben eğitim derslerini almamıştım.
Ben yüksek lisans yapacağım, Akademisyenliği düşünüyorum demiştim. Nitekim de oldu, olmayabilirdi. Dedimya 3. sınıfta sadece niyetlenmiştim.

Neden akademisyenlik?

     Tam hatırlayamıyorum. Galiba daha iyi şeyler yapma düşüncesiydi. Alanda daha çok şey kazanma, kendimi donatma isteğim vardı. Lisans eğitimim yeterli gelmedi bana, daha fazlasını istedim.Ve sevdim. Akademisyenlik bana çok iyi geldi.

Sizce akademisyenliğin, okul rehber öğretmenliğine veya psikolojik danışmanlığa kıyasla ne gibi avantaj ve dezavantajları var?

     Alanda derinlemesine çalışma yapmak, sadece uygulamaya dönük şeyler değil. Özellikle araştırma bağlamında ilgimi çeken dikkatimi çeken konulara yönelmek. Ama ben o zamanlar araştırmadan çok bu alanda ilerlemeyi düşünüyordum.Ve gerçekten daha derinlemesine -psikolojik danışmanlık için olsun, rehberlik için olsun- bilgi edinme fırsatı sunuyor. Tabii araştırma yapma fırsatınız oluyor. Ancak Türkiye'deki akademisyenleri düşünürsek; ders yükümüz çok fazla, biliyorsunuz. Avupada ya da gelişmiş ülkelerdeki ders saatlerinin çok çok üstünde. O nedenle ister istemez uygulamacı yönünüz eksik kalıyor. Ben araştırma görevlisi olduğum dönemlerden itibaren - belki bir yarım dönem hariç- her dönem danışan aldım. Sürekli olarak uygulamacı tarafımı taze tutmaya çalıştım. Ama herkes bunu ne kadar yaptı, yapabildi bilemiyorum.

     Dezavantajları dediniz ya akademisyen olunca maalesef  şartlar sizi daha çok araştırmacı ve eğitmen olmaya zorluyor. Psikolojik danışmaya dair uygulamacı tarafınız sizin insiyatifinize kalıyor. Ben bu konuda insiyatif kullanmaya çalıştım. En son geçen sene 2 danışanım vardı, daha fazla almak isterdim ama gerçekten zorluyor. Bu nedenle bir çok kişiyi geri çevirmek durumunda kalıyorum. Bir çok arkadaşın yaptığı gibi.

Yurt dışında PDR eğitiminin Türkiye'ye göre farklı yönleri nelerdir?

     Birebir karşılığı yok. Amerika'da bildiğim kadarıyla Lisans düzeyinde eğitimi yok. Bir iki yerde birebiri olduğu söyleniyor ama zannetmiyorum. belki yakın diyebileceğimiz yerler olabilir. Açıkçası bize yakın programlar nerede var tam olarak bilemiyorum. Ama Amerika'da yüksek lisans ve doktora düzeyinde var.Batıyı biliyorum dersem çok doğru olmaz ama İngiltere'de yine yüksek lisans ve doktora olarak var.

     Bizim eğitim sistemimiz çok bize özgü. Lisans düzeyinde eğitim verilmesi son dönemlerde çok tartışılan bir konu. Yıldız Kuzgun hoca söylemişti galiba 2000'li yılların başında lisans eğitim programları yerine yüksek lisans olsa şeklinde birşey söylemişti. Ne kadar doğrudur bilmiyorum, çok emin değilim.Çünkü her ülkenin şartları kendine özgüdür. Bizimde gerçekten çok kendimize has bir psikolojik danışmanlık eğitimimiz var.

     Türkiye'de her ne kadar son yıllarda nüfus artış hızı azalsa da genç nüfusu karşılaştırdığımızda çok ciddi bir genç nüfus potansiyelimiz var. Ve bu da okullarda çok ciddi öğrenci sayılarına sebebiyet veriyor.
 Amerika konuşuluyor, tamam Amerikayı bir çok açıdan örnek alıyoruz. Türkiye'deki psikolojik danışmanlık alanındaki ilk uzmanlar da Amerika'daki ilk eğitimlerle buraya gelip mesleğin ilk mezunlarını vermeye çalışmışlar, eğitim programları uygulamışlar. Yani psikolojik danışmanlığın ilk doğuşundan itibaren Amerika'yı yol gösterici bir ülke olarak değerlendiriyoruz. Ancak Amerika'nın şartları farklı Amerika'da 4bin 5bin civarında üniversite var. Sadece 4 yıllık dersek binlerce ve Belki yüzlerce danışma programından bahsetmek mümkün. O nedenle yüksek lisans düzeyinde eğitim verelim demeye kalktığımızda korkarım biz bunun hakkını veremeyiz. Ki biz bu 4 yıllık lisans eğitimi ne kadar yeterli diye soruyoruz. Belki ileride şartlar daha iyi olduğu zaman.

     Avrupada dediğim gibi İngiltere' de olduğunu biliyorum. Diğer Avrupa ülkelerinde durum nedir açıkçası bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, duyuyorum: alandaki yerimizin nasıl olduğunu. Geçen yıl Amerikadayken -orada önemli bir kuruluş  var- tüm psikolojik danışmanların lisanslarını veren kuruluşun başkanıyla birlikteydik. Avrupayı'da, Afrika'yı da Güney Amerika'yı da görüyorlar. çünkü kuruluşun uluslararası bir ayağı da var. Ve şunu söylediler Türkiye bir çok açıdan Avrupanın bir çok ülkesinden, Güney Amerikadan ve tabiki Afrika ülkelerinden daha iyi bir yerde. Ama bu bizi rahatlatacak bir şey değil. Gidilecek daha çok yol var. Uzmanlık alanlarımızı geliştirmemiz gerekiyor.

Genel eğitim sistemimizde rehber öğretmenliğin/ psikolojik danışmanlığın önemi nedir?

     Tabi şöyle bir şey var. Günümüz dünyasında insanın olduğu her yerde her zaman için psikolojik hizmetlere ihtiyaç var. Çünkü insan davranışı bundan 100 yıl öncesine göre daha karmaşık hale gelmiş durumda. Ve tabiki karar verme sorunu bugün çok daha aşikar. Belki daha basit düzeyde olduğu için meslek seçimini düşünelim. Duygusal dünyamıza girmeden, daha önemli kararları bize bırakalım. Aslında meslek seçimi de çok önemli bir karar. Ama çok basit gibi görünen bir mesleki yönelim konusunda bile artık öyle bir çeşitlilik söz konusu ki insanın başı dönüyor.Bundan 30-40 yıl önce üniversite programlarını düşünün. Son sınıf öğrencisi o zamanki yaşantıları göz önüne alınırsa akıllarına gelebilecek meslek sayısı şimdikinin belki çeyreği belki de daha azıdır. O nedenle eğer insan varsa, kişiler arası ilişkiler varsa, sosyal ilişkiler varsa, orada her zaman için tabi ki psikolojik hizmetlere ihtiyaç olacak demektir.

     Okullamızda psikolojik hizmetler çok yaşamsal. Sadece bizde değil aslında dünyada da böyle. Nihayetinde insan dediğimiz varlık biyolojik özelliklere sahip. Bir anatomisi var. Belli bir işleyişe sahip düşünen bir varlık, bilgisayar gibi de değil ondan daha karmaşık. Ve duygu dünyası var. Bu duygu dünyasıyla ilgili olarak psikolojisi var. Etkileniyoruz, birçok şeyden etkileniyoruz...

PDR'nin yalnızca okullara rehber öğretmen sağlayan bir bölüm olarak algılanması doğru mu? Bu durum ileride değişebilir mi?

     Rehber öğretmen de demeyelim. Okul psikolojik danışmanı diyelim. Çünkü rehber öğretmen kadrosuna biliyorsunuz alanımızdan olmayan kişiler de atanıyor. O nedenle ben hep ayırma ihtiyacı hissediyorum. Daha dikkatli olmaya çalışıyorum. Okul psikolojik danışmanı demek daha doğru olur.

     Okullarda çok ihtiyaç var. Neye ihtiyaç var? dersek. Bir kere gelişimsel anlamda düşünürsek bireyler gerek gelişimleriyle ilgili gerek yaşadıkları sorunlarla ve alacakları kararlarla ilgili psikolojik desteğe her zaman ihtiyaç duyarlar. Çünkü anne baba bir yere kadar, öğretmen bir yere kadar. O nedenle çok elzem.

     Anne babalar çocuklarına nasıl davranacaklarını, gelişimlerine bağlı olarak meydana gelen sorunlarla ne yapacakları konusunda çok bilgi sahibi değiller. Öğretmenlerimiz de zaman zaman öğrenci davranışlarıyla nasıl başa çıkabilecekleri yada sınıflarıyla nasıl ilgilenecekleri gibi konularda psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Bu açıdan baktığımızda gerçekten çok elzem. Ama belki şu soru önemli geliyor: "peki bu durum milli eğitim camiasında bu ne kadar görülüyor?"
 tabi rehber öğretmen tanımına bakarak çok doğru veya haklı bir değerlendirme olmayabilir ama buradan bakarsak çok da gereken önemi verdiklerini söylemeyebiliriz.  Ama zaman zaman derslerde de bahsediyoruz. bu durum devletin kadro stratejisiyle ilgili. Şuanda milli eğitimde 2 tür kadro var biri öğretmen diğeri hizmetli. bizleri de hizmetli kadrosunda alamayacakları için öğretmen kadrosunda çalıştırılıyoruz. 3. bir kadro yaratamıyorlar, yada yaratmak istemiyorlar. Daha doğrusu 3. bir kadro olarak uzman derlerse o zaman daha fazla ücretlendirme vs. devreye giriyor. Bu nedenle rehber öğretmen deme yoluna gidiliyor. Bazı yerlerde kullanılmıyor değil. Bu tanım sadece bizde kullanılan bir şey değil onu da söyleyelim.

     Doğru meslek tanımı tabiki "okul psikolojik danışmanı" dır. Eğer aile planlamasıyla ilgili bir yerde çalışıyorsanız; aile danışmanısınız demek daha doğru olacaktır. Aynı şekilde okulda çalışıyorsanız da okul psikolojik danışmanı demek daha doğrudur.

     Pratiğe, uygulamalara genel anlamda  baktığımızda açıkçası okuldaki psikolojik danışma hizmetlerinin yeterince önemsenmediğini yeterince karşılık görmediğini söyleyebiliriz.

Peki, ileride kadroyla ilgili bir sıkıntımız olur mu?

     Bunun kadroyla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Genel anlayışla ilgili olduğunu düşünüyorum. eğitime, öğrenciye bakışla ilgili. Maalesef ama maalesef bir çok öğretmenimiz, idarecimiz sorun olduğunda rehberlik servisini hatırlıyorlar. Çoğu zaman da rehberlik servisini bir tamir servisi olarak görüyorlar. Sorun yaşadıkalrı öğrencinin gönderildiği, onun bir şekilde ruh halinin tamir edildiği, davranışlarının onarıldığı bir onarım merkezi gibi görülüyor. Ama öyle değiliz tabi ki. Yani bu doğru bir anlayışın olmadığını da gösteriyor.

ve tabii yanlış beklentiler de....

     Genel olarak baktığımızda zaten çok beklentileri yok. Zaten eğitim camiasında okullardaki varlığımıza gerçek anlamda ne kadar ihtiyaç olduğu bir muamma. Fark edildiğimiz zamanda gerçekçi olmayan beklentilerle fark edilmişiz. Öğrencileri onardığımız, tamir ettiğimiz adeta bir psikoloji tamircisi olarak görüyorlar. tabiki bu yanlış. Ama bunun içerisinde şunu söylemek lazım. Gerçekten bireyi bir bütün olarak değerlendiren ve psikolojik desteğin çok önemli olduğunu gören kişiler de var. Bunu unutmamak lazım.
Şunu söylemekte fayda var. Öğretmenlik programlarında rehberlik derslerinin olması son derece önemli. Hep söylüyorum. Ben bu dersi verdiğim zaman ilk dersimde  neden öğretmen olacak kişilere bu dersin verildiğini sorgulatıyorum. Çünkü günümüz PDR anlayışında rehberlik servisinin tek başına çalışması diye bir şey söz konusu değil. Okulla birlikte diğer bileşenlerle, aileyle birlikte çalışmak durumunda. İşte biraz önce söylediğimiz yanlış anlayışların düzeltilmesi için doğru anlayışın, bakışın kazanılması gerekir. Psikolojik danışmanların öğretmenlerden ve idareden gereken desteği alması için bu dersler son derece önemli.

Üniversitelerdeki PDR eğitimini yeterli buluyor musunuz? Eksik yönleri nelerdir?

     Genel olarak söylersek bir uygulama yeterliliği konusunda sıkıntımız var. Bunun da 2 sebebi var. 1.öğrenci sayılarımızın çokluğu. 2.uygulamayı verebilecek yeterlilikte eğitim almış akademisyen yok, bu yetersiz bir kere. Yani açık söyleyeyim doğru düzgün bir süper vizyon almamış kişiler uygulama dersleri verebiliyor. Yeterlilik noktasında bunu hallettiğimizi düşünelim. Onu bir tarafa koyarsak, Danışma hizmetleri bağlamında yani, evet olabildiğince yeterli olduğumuzu düşünüyorum. Birde kendinizi düşünün arkadaşlar, öğrencilik yıllarında şöyle bir beklenti oluşuyor. Zannediyorlar ki öğrenci 4 yıl boyunca her duruma yönelik olarak olarak, ne yapacağı konusunda bir şeyler öğrensin. Bakın bu mümkün değil. Şöyle düşünün yani bir tıp öğrencisi yetişirken, öğrenciyken, tüm vakaları görebilir mi? Kardiyoloji servisindeyse tüm kardiyoloik vakaları görebilir mi?

     Üniversite düzeyinde verilen mesleki eğitimin ne olması gerektiğine baktığımızda amaç; temel bilgi ve becerileri kazandırıp olabildiğince bunu uygulamaya dönüşecek şekilde harmanlamasını sağlamaktır. Bu herşeye hazır hale geleceğiniz anlamına gelmez. Her duruma yönelik bir şey verilmesi söz konusu olamaz ama temel anlayışın kazanılması, temel bilgi ve becerilerin kazanılması söz konusudur.

     Tabi ki geliştirecek taraflarımız var. ona şüphe yok. Ve şunu da söylemekte fayda var olabildiğince yüksek lisans programlarımızın çok olmasında -ama tabiki yeterliliklerinin sağlanmasıyla birlikte- hem sayı olarak hem de farklı alanlarda bu hizmeti yetkin bir şekilde sunma bağlamında çeşitlendirilmesi de gerekiyor. Şunu söyleyebilirim: sizin kazandığınız beceriler sadece okulda görev yapmayla ilişkili değil. tabiki sınırlı hepsini veremeyiz ama temel düzeyde aile rehberliği, keza mesleki rehberlik çalışmaları yapıp bu dersleri de almaktasınız. Tabi arzu ettiğim şu, yüksek lisans düzeyinde programların çeşitlendirilmesiyle birlikte sizlerin kendinizi bu alanın belirli bir dalında geliştirmenizi sağlayacak çeşitliliğin olması. Bizim genel PDR programının yanına bir meslek danışmanlığı programının da eklenmesi çok elzem görünüyor. Çünkü meslekler dünyası çok gelişmiş durumda kariyer danışmanlığı çok önemli ve maalesef şu an kariyer danışmanlığı konusunda bizim alanımız dışında işletmeden, iktisattan, şurdan burdan bir sürü kişi var. Ordan burdan aldıkları insan kaynakları yönetimi vs sertifika programlarıyla kendilerini bu alanda yetkin görüyorlar.

     Aile-evlilik danışmanlığı, ruh sağlığı danışmanlığı, özel eğitime yönelik rehabilitasyon danışmanlığı,bağımlılık danışmanlığı gibi alanları ileride bekliyoruz. Ama şuan ki programa en kısa sürede Aile-evlilik danışmanlığı ve ruh sağlığı danışmanlığı eklenmelidir. ki yurt dışına giden öğrencilerimize de onları öneriniyorum. Önünüz çok açık olur, Türkiye'ye iyi şeyler kazandırırsınız diyorum.

İnönü PDR nin diğer üniversitelerin PDR bölümlerine göre konumu nedir?

     Açıkçası böyle bir kıyaslama yapmak çok zor. Ama bazı veriler yok mu, var. Yani onu söyleyelim. Şurda burda demek çok doğru olmaz. yani nasıl sınıflandırabiliriz bilmiyorum ama yeterlilik bakımından programları 1yetersiz,  2yeterli, 3oldukça yeterli, 4 çok yeterli olarak ayırırsak; -mevcut uygulamalara bakarak- İnönü PDR'yi 3 ile 4 arasında bir yerde görüyorum. Elbette mevcut parametleri dikkate alarak, olması gerekeni dikkate alarak değil. Eğer öğrenci sayımız böyle olmasaydı ve tabiki 2. öğretimimiz olmasaydı: Yani öğrenci sayımız 35-40larda kalsaydı. Rahatlıkla 4. grupta yer alabileceğimizi söylerdim. Şunu söyleyelim öncelikle uygulama derslerini çok önemsiyoruz. Ama maalesef bu önemsemeyi, titizliği söylediğim sebeplerden dolayı yeterince aktaramıyoruz. Özellikle uygulama alanındaki yetersizliklerimize rağmen bir çok programdan daha iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim. Ama daha fazlasını yapmak lazım, Aslında daha fazlasını da yapıyorduk. Öğrencimiz makul sayılardayken danışmanlık uygulamaları 2 dönem sürüyordu. Yani uygulama son sınıfta 1 yıla yayılıyordu. Tabi bu sadece bize kalmıyor. Yüksek öğretimdeki politikalara, eleman yetiştirme politikalarına çok bağlı.

Psikoloji PDR öğrencilerine önerileriniz nelerdir?

     Söylenecek şey çok tabi... Bir kere kesinlikle ve kesinlikle dersteki materyallerle, ders kitaplarıyla sınırlı kalmamanız gerekiyor. Herşeyi bizden ve dersten beklememeniz gerekiyor. Nihayetinde insanla çalışıyoruz. İnsanları da sadece derslerle anlamanız, onlara yardımcı olmanız yeterli olmayacaktır. İnsana dair, insan davranışlarına dair bakış açınızın gelişmesi çok önemli. Bu nedenle felsefe çok önemli. Felsefeye yönelik kitaplar okumanızı öneririm. Klasikler de bence insan davranışlarını anlama konusunda oldukça önemlidir. Onları da okumalısınız. Ve tabiki alanın duayenlerini, özellikle kendi yayınlarından okumalısınız. Bir çok kitap zaten Türkçeye çevrilmiş. Yani kuramları sadece kişilik kuramları kitabından değil Freud'un kendi yazısında okumak, düşüncelerini doğrudan okumaktan bahsediyorum.

     Ve tabi ki her fırsatta uygulamacı tarafınızı güçlendirmelisiniz. 4. sınıfa geldiklerinde öğrencilerimiz maalesef işin kolayına kaçmayı o an için daha iyi görüyorlar.Ne kadar az danışman o kadar az yük diye düşünüyorlar. genelde mırın kırınla başlanılır "ne kadar çok iş var." denilir. Evet, çok iş var. ama bitirirken o kadar çok iş yapmanın kendilerine kattıklarını görmenin mutluluğu olur. O nedenle dediğim gibi her fırsatta  uygulamacı tarafınızı güçlendirmelisiniz. Okullara gidiyorsunuz değil mi? Grup rehberliği çalışmaları yapacaksınız. Oradaki serviste insanlara yardımcı olacaksınız. Fazlasını yapmak için uğraşın. 4. sınıfa geldiğiniz de danışmanınız, süper vizörünüz size 2 danışan yeterli mi dedi. siz 3-4 danışan bulun. Çünkü bir çoğunuzun yüksek lisans yapmayacağı aşikar. O nedenle başınızda yönlendirebilecek bir otorite, uzman varken bence olabildiğince çok vaka görün. Bir ustanın yanında kırın dökün dökecekseniz. Çünkü sonra dökünce toparlamak zor. Bir danışman eşliğinde daha emin adımlarla gidersiniz. Toparlamanız daha mümkün olur.

     Kesinlikle özellikle Yüksek lisans ve doktora düşünen arkadaşlarım için kendilerini azımsamamalarını tembih etmek isterim. Sahip olduklarınız sizi çok iyi yerlere taşıyabilecek durumda. Kendi yeterliliklerimizi genelde azımsadığımızı görüyorum. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür misali öğrencilerde Boğaziçinden Egeden ne bileyim ordan burdan mezun olanların kendilerinden daha yetkin olduklarını düşünme eğilimi olabiliyor. Hayır neticesinde bu bir sınav. Bizim programlarımıza öyle puanlarla gelenler var ki istedikleri her yere gidebilirlerken çeşitlli sebeplerden dolayı burayı seçmişler. o bir tarafa yüksek lisans koşullarına baktığımız zaman sizin bu 4 yılda yaptıklarınızın etkisi en az. Mesela ALES en çok etkiye sahip. Sonra yurtdışı bursluluk sınavları var, kesinlikle tavsiye ediyorum. Çok büyük ağırlığı ALES. Yani neredeyse sadece ALES. Okul puanı sadece başvuru koşulu olarak var. Onun dışında tek başına ALES puanınıza bakıyorlar.

ALES'de kaç puanlarda söz ediyoruz?

     85'leri 87'leri geçmeniz gerek. Yani 90'lara yaklaşmanız lazım. Şöyle söyleyeyim. Giderek puanlar yükseliyor, sınava giren kişi sayısı arttıkça rekabet de artıyor. Dolayısıyla da puanlar yükseliyor. Bizim öğrencilerimizden benim bildiğim 92- 94 alanlar var.

     Yabancı dil ülkemizde özellikle yurtdışına gidecek olsanız da dil kursu olanakları devlet tarafından sağlanıyor. Ama niye daha iyi olmasın? Dil yeterliliğinizi geliştirmeniz çok önemli. Psikolojik danışma alanındaki lider ülke kim ne derse desin Amerika ve dili ingilizce. Bu nedenle yüksek lisans düzeyince çalışma yapabilmek için ingilizce alanında yeterliliğinizin olması gerekiyor. Dilinizi geliştirmek için biresel çalışmalar yapmanızı salık veririm. Kesinlikle ve kesinlikle olmaz demeyin. Siz çalışın, uğraşın. hedefleyin. Gerekenleri yaptığınız halde olmuyorsa çıtanızı bir birim aşağı düşürürsünüz. Nihayetinde sizlere ihtiyacımız var. Biliyorsunuz Türkiye'de son yıllarda istihdam şartlarının da iyi olmasının büyük etkisiyle PDR alanına ciddi bir ilgi var. Türkiye'de yaklaşık 2 yıl önceki çalışmalara göre 60'a yakın program var. Özel üniversiteleride sayarsak geçen 2 yıllık zamanda göz önüne alındığında rahatlıkla 60'ı geçmiştir diyebilirim. Tabi bu da başka bir sorun. Hormonlu gıdalar gibiyiz biraz. Kontrolsüz ve nitelikle ilgili sorunlarla beraber çoğalıyoruz. Hormonlu bir çileğin doğal bir çileğin tadını vermemesi gibi bu kadar çok sayıyla istendik mezunlar elde etmek mümkün değil gibi geliyor bana. O nedenle sizlere ihtiyacımız var diyorum. Alanda yetişmiş, Yeterliliği yüksek akademisyenlere ihtiyacımız var. Tabii bazı arkadaşlar lisans eğitimiyle yetinebilirler. Yani ben okulda çalışırım yeter bana diyebilirler. Ama özellikle daha fazlasını isteyen arkadaşlarımızın yollarında ilerlemelerini, kendilerini mesleki olduğu kadar ALES ve yabancı dil konusunda da geliştirmelerini öneriyorum.

Site projemiz hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

     Takipçilerinizden gelecek destekler çok önemli. Sadece sizin götürmeye çalışmanız hem sizi yorar hem de yeterli olamayabilirsiniz. Onlara sormanız iyi bir seçenek olabilir. Ne görmek isterler? hangi alanlarda yardımcı olabilirler? Şunu göreceksiniz farkında olmadan birçok şey kazanacaksınız bu çalışmalarınızla. İyi bir şey yapıyorsunuz bence.

Bizim sorularımız bu kadar, zaman ayırdığınız için tekrar teşekkür ederiz.

     Rica ederim. Bende kolaylıklar dilerim sizlere.

2 yorum:

  1. ASLINDA SÖYLEŞİNİZ HER NE KADAR PDR ALANINDA GÖZÜKSE BİLE GENEL ANLAMDA TÜM AKADEMİSYENLERE HİTABEN OLMUŞ Kİ HERKESİN OKUMASINI TAVSİYE EDERİM. ÖNCELİKLE İNSANIN NE YAPTIĞINI, NE KONUŞTUĞUNU VE TABİİ Kİ NE İSTEDİĞİNİ BİLMESİ GEREKİR. BAKİ HOCAM, AĞZINIZA SAĞLIK. BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM. SAĞLICAKLA ESENLİKLER...ENDER HOCA.

    YanıtlaSil
  2. güzeş bir söyleşi, emeğe saygı, teşekkürler.

    YanıtlaSil