Genellikle sorulur: Nasıl oluyor da bir Hizbullah üyesi evinin bodrumunda bir insanı işkenceyle öldürüp, parçalara ayırıp gömüyor, sonra da, hiç bir şey olmamış gibi yukarı çıkıp, ellerini yıkadıktan sonra ailesiyle güle oynaya akşam yemeğini yiyebiliyor? Nasıl oluyor da bir "işkenceci" sabahtan akşama insanlara korkunç acılar çektiriyor ve aynı zamanda iyi bir eş, sevecen bir baba, iyilik sever biri olabiliyor? Ya da nasıl oluyor da kişi yıllarca "normal bir vatandaş gibi yaşayıp" günü geldiğinde uçakla Dünya Ticaret Merkezi'ne dalıp kendi de dahil binlerce kişinin ölümüne neden olabiliyor, bir satanist diğer satanistin intiharına yardımcı olabiliyor, bir tarikat lideri müridlerine ölme zamanı geldiğini söylüyor ve 2000 kişi intihar edebiliyor?
Doğal olarak bu soruların tek bir yanıtı yok. Şiddeti değişik boyutlarda ele alabiliriz: Örneğin genetik ve biyolojik faktörlerden, eğitimin öneminden, kişilik patolojisinden ya da iletişim teorisinden söz edebiliriz. Ancak hangi faktör etkili olursa olsun, her politik eylemde olduğu gibi, örgütlü şiddet olaylarında emri bir ya da birkaç kişi verse de, eylemin yürütülmesi için ona uyulması, boyun eğilmesi gerekir. Tarihte toplu cana kıymalar; isyanlardan çok boyun eğme sonucu işlenmiştir. Böylece her örgütlü şiddet olayında boyun eğme, otoriteyle kişiler arasındaki ilişkiyi anlamamıza yarayacak önemli bir kavram durumundadır.
İnsanlık son 80 yılda, şu veya bu nedenle 60 milyon insanın canına kıymıştır. Bunu yapanlar, profesyonel caniler ya da ağır kişilik patolojileri olan insanlar değil, doğal konumlarında birbirine acı vermekten kaçınan kendi hallerinde insanlardır. Örneğin, Nürenberg'de yargılanan Nazi'lere uygulanan Rorschach kişilik testlerinde, bir kişi dışında tümünün sizin bizim gibi normal kişiliklere sahip oldukları görülmüştür.
Otorite, şiddet ve boyuneğme ilişkisini 1970'lerin ortasında ilk kez sistemli bir biçimde Stanley Milgram inceledi.
Milgram Deneyi
Yer Amerika'da Yale Üniversitesi psikoloji laboratuarı. Deneğin önünde 15 volttan 450 volta kadar elektrik şoku veren kocaman bir alet. Yandaki bir odada bir başkası, elektrikli sandalyeye benzer bir koltuğa bağlanmış durumda. Deneğe, "cezanın öğrenme üzerindeki etkisinin" araştırıldığı, kendisinin öğreten, yan odadakinin ise öğrenci olduğu ve sorulan soruları her bilemediğinde şoku 15 volt arttırması söyleniyor.Aslında aletin şok vermesi söz konusu değil. Sandalyeye bağlanan kişi ise eğitilmiş bir oyuncu.
Araştırmaya katılan 40 kişi, ilkokuldan doktora yapmış kişilere kadar çeşitli mesleklerden meydana geliyor. Şok vermeyi sağlayan düğmeler üzerinde, "Zayıf Şok, Kuvvetli Şok, Tehlike: Çok Ciddi Şok" gibi yazılar yer alıyor. 300 volta kadar, adam her şok verildiğinde tepinmeğe başlıyor, bağırıyor, duvarları yumrukluyor. Şoku veren duraklarsa, araştırmacı, "Lütfen devam ediniz", "Araştırma için devam etmeniz mutlak gerekli", "Başka seçeneğiniz yok, devam edin lütfen" gibi sözler söylüyor. 315 volttan sonra, acıdan bağırıp çağıran adamdan artık hiçbir ses çıkmıyor.
40 kişiden beş tanesi 300 volttan daha yukarı çıkmayı reddediyor. 8 tanesi içeriden artık ne sorulan sorulara ne de verilen şoklara yanıt gelmediği, yani adamın eğer ölmediyse bile hiç değilse bayılması söz konusuyken, 360' volta kadar şok veriyorlar. 26 tanesi, yani %66'sı ise, üzerinde "Tehlikeli: Çok Ciddi Şok" yazan barajı da aşarak son düğme olan 450 voltluk şoku veriyorlar.
Denekler, birkaçı dışında şokları verirken hiç de rahat değiller. Çoğu terliyor, titriyor, dudaklarını ısırıyor, inliyor. En çok gözlenen davranışlardan biri de kahkahalarla gülme. Daha sonra araştırmacıya, bu davranışlarından ötürü çok utandıklarını ama gülmelerinin sadistik bir yanı olmadığını uzun uzun anlatmaya çalışıyorlar. Bir kısmı ise sinir krizleri geçirip, ihtilaçlar içinde kıvranıyor. Hatta bir tanesinde araştırmacı deneyi sona erdirmek gereğini duyuyor.
Evet, 40 kişiden 26'sı kendilerini çok rahatsız da hissetseler, 450 volt şoku tamamlıyorlar. Bu insanlar günlük yaşamlarında, değil başkalarına fiziksel acı çektirmek, bunun düşüncesinden bile nefret eden kendi halinde insanlardır. Tüm yaşamları boyunca, başkalarına acı vermenin kötü bir şey olduğunu duyarak ve bunu benimseyerek yaşamışlar. Araştırmacının isteğine karşı gelmekle hiçbir şey yitirmeyecekler, hiçbir ceza görmeyecekler. Yukarıda aktardıklarımızdan da belli, her yanıyla kendi değerlerine karşı çıktıkları açık. Ama yine de, 40 tanesinden 26'sı, dilinden başka hiçbir araç kullanmayan araştırmacıya boyun eğiyor.
Şiddeti
yalnızca kaba kuvvet olarak değil, dili kullanarak karşımızdakinin
seçeneklerini daraltmak ve istediğimiz doğrultuda davranmaya zorlamak,
yani boyun eğmesini sağlamak olarak alabiliriz. Yani şiddetin çocuğumla,
eşimle, beraber çalıştığım mesai arkadaşlarımla kurduğum ilişkilere
yayıldığını, kısacası günlük yaşamın neredeyse tümünü kapladığını
görebiliriz.
Peki, emirleri nereden alırız?
9 Şubat 2013 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder