Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden
biri, aşırı himayeci davranan ailelerdir. Bazı anneler çocuklarını en iyi
şekilde yetiştirmek için aşırı korumacı tavırlar sergilerler. Çocuklarını sevgi
ve şefkate boğan bu anneler, çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her
türlü işi kendi üzerlerine alırlar. Bu tip ailelerde anne çocuğun yapması
gereken şeyleri yapar, çocuk adına düşünür, ona fazla yük vermez. Aslında bu
iyi niyetle yapılan bir eğitim hatasıdır. Çocuğun bütün sorumluluklarını
üstlenmek çok büyük bir risktir; çünkü çocuk kendi sorununu kendi çözme
becerisi kazanamaz. Bu tür bir davranışa mâruz kalan çocukta “Ben yapamam”
duygusu oluşur. Bu, özgüveni azaltan bir duygudur; çocuk kendisini yetersiz,
güvensiz hisseder ve annesine sormadan hiçbir şey yapamaz hâle gelir.
Ailelerin özgüven konusunda verdiği eğitimde kültürel bir
etkiden de bahsetmek gerekir. Bir araştırmada Doğulu ve Batılı öğrencilerin
anne ve babalarının bir arada bulunduğu bir topluluğa şu soru sorulmuştur:
“Çocuğunuzun girişimci ve özgüven sahibi mi olmasını mı istersiniz, yoksa
itaatkar ve sadık olmasını mı?” Batı kültüründe yetişenler bu soruya,
çocuklarının girişimci ve özgüven sahibi olmasını istedikleri yönünde cevap
vermişlerdir. Doğu kültürüne sahip olanlarsa itaatkar ve sadık çocukları tercih
ettiklerini belirtmişlerdir. Bu araştırma bize kültürel kodlarımızla ilgili
şöyle bir bilgi vermektedir: İnsanlar neye önem veriyorlarsa çocuklarını
farkında olmadan oraya yönlendiriyorlar.
Çocuğun özgüven sahibi olması, girişimci olması aileler
tarafından itaatkarlık ve sadakat aleyhine bir risk olarak düşünülebilir ama
çocuğu “kuzu” gibi yetiştirmek de doğru değildir. Çocuğu ancak ergenlik çağına
gelinceye kadar kendimize bağlı tutabiliriz, daha sonra dış etkilere mâruz kalması
kaçınılmazdır. Çocuğun ilerleyebilmesi ve hayata atılabilmesi için riske
girmesi, kendi kararlarını kendisinin vermesi, sorunlarını kendisinin çözmesi
gereklidir. Çocuk bunları yapamazsa kendi kimliğini geliştiremez ve hayattan
korkan, kaçan, her şeyi başkasına havale eden bir insan olur.
Çocuğu küçük yaşlardan itibaren hayata hazırlamak gerekir.
Sorumluluk alabilen bir çocuk yetiştirmek isteyen aileler onun büyümesini
beklemeden, küçüklüğünden itibaren çocuğa bazı küçük görevler vermeliler ki
çocuk bazı şeyleri yapabildiğine, elinden bir işin geldiğine inansın. İlkokula
başlayan çocuk sorumluluk almaya hazırdır. Bu çocuğa sorumluluk verilmezse
çocuğun kendine duyduğu güven giderek zayıflamaya başlar. İlginç olan şu ki;
küçükken çocuğuna hiçbir sorumluluk vermeyen bazı anne babalar, çocukları
ileriki yaşlarda sorumluluk almayınca tepki gösteriyorlar. Oysa ki aile eğer o
yaşa kadar çocuğa bazı sorumluluklar yükleyip inisiyatif vermediyse çocuğun
birdenbire ayaklarının üzerinde durmayı başaramaması gayet doğaldır.
Çocuğun kendine güvenini azaltan bir etken de mükemmeliyetçi
anne babaların eleştirinin dozunu kaçırmasıdır. Sürekli eleştirilen çocuk
kendisini aptal, yetersiz, beceriksiz hisseder. Diyelim ki çocuk kötü bir karne
getirdi, notlarının çoğu zayıf, birkaç tane de iyi var. Aileler genellikle
karneye bakar, “Şu niye zayıf, bu niye zayıf?” diyerek çocuktan hesap sorarlar.
Bu arada çocuğun kişiliğini eleştirmeyi de ihmal etmezler. Halbuki doğru olan
“Bak, şundan beş almışsın, bundan dört almışsın. Şu zayıfları nasıl
düzelteceksin?” tarzında yaklaşmak, çocuğu başarıya motive etmektir. O zaman
çocuk kendisine değer verildiğini ve sorumluluk aldığını hisseder.
Çocuk yanlış bir şey yapınca onun kişiliğini eleştirmek çok
büyük bir hata ve özgüven yıkıcı bir davranıştır. Onu karşınıza alıp yaptığı
hatayı kendisine sakin ve kararlı bir dille anlatırsanız çocuk sizi
anlayacaktır. Hatasını göstermek yerine, “Sen zaten şöylesin, böylesin” demek
çocuğu yaralamaktan başka bir şey yapmaz. Çocuk ailesinin yanındayken kendini
yetersiz hissediyorsa sorunu çocukta değil ailede aramak gerekir.
Çocuğun özgüvenini azaltan bir eğitim hatası da çocuğu
başkalarıyla kıyaslamaktır. “Bak, filanca hep ders çalışıyor, çok başarılı. Sen
niye öyle değilsin?” diye başkasıyla kıyaslanan çocuk kendini güvensiz ve
yetersiz hisseder. Halbuki çocuğu kendi kendisiyle yarış yapmaya odaklamak
gerekir. Nasıl ki anne baba, çocuklarının kendilerini başka anne babalarla
kıyaslamasından rahatsızlık duyarsa çocuk da başka çocuklarla kıyaslandığında
aynı rahatsızlığı hisseder. Anne babaların bu bilinçte olması çok önemlidir.
Ailelerin tutum ve eğitim hataları sonucu özgüvenden yoksun
bırakılmış çocuklar sürekli kendilerini ailelerine kanıtlama ihtiyacı
hissederler. Bunun için ya bir gruba dahil olurlar, ya okuldan kaçarlar, ya da marka
tutkusu geliştirirler. Kendilerini gerçekleştirmeyi bir grup ile, marka
ile yapmaya çalışırlar. Özgüvene sahip olan bir çocuk marka takıntısına
girmez; çünkü bunu çok önemsemez. Anne babalar “Benim çocuğum markasız
giymiyor” diyorlarsa önce kendilerini sorgulamalarında fayda vardır.
0 yorum:
Yorum Gönder