Pages

31 Ocak 2013 Perşembe

Türk Eğitim Sisteminde Psikolojik Danışma ve Rehberliğin Önemi

 Prof. Dr. Emel Ültanır 'ın aşağıdaki yazısı Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisinden (Cilt 1, Sayı 1, Haziran 2005, ss. 102-111. alınmıştır.

Ülkemizin gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda, okullarda alkol ve uyuşturucu kullanmaya yönelme; okul Vandalizm’i adı verilen hırsızlık, okul araç-gereçlerine zarar verme, okul zorbalığı, intihar ve okul devamsızlıklarındaki artış gibi olumsuz tutum ve davranışların giderek artmasının yanı sıra; gençlerin de mesleksel yönelimlerine uygun olan eğitsel yönlendirme hizmetlerine duyulan gereksinimlerinin arttığı görülmektedir. Çocuğun ruh sağlığının olumlu yöndeki gelişmesinin, onun okuldaki başarısı üzerindeki olumlu etkileri bilinmektedir. Bu gereksinimler, çağdaş eğitim sisteminde psikolojik danışma ve rehberlik mesleğinin hizmetlerine duyulan talebi giderek arttırmaktadır.

Bu amaçla, anaokulu ve ilkokul dönemlerinden itibaren çocuklara gelişimsel özelliklerine uyan Psikolojik Danışma ve Rehberlik yaklaşım süreçlerinin uygulanması ve okullardaki öğretimin kalite sorununa dikkat edilmesi gerekmektedir. (Morse ve Russel, 1988; Ültanır, 2003). Gelso ve Fretz (1992) psikolojik danışmanların rollerini çare bulucu, önleyici ve geliştirici özellikli olarak belirtmişlerdir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da “Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği’nin 12. maddesinde, “örgün ve yaygın eğitimdeki PDR hizmetlerinde sorunlara, erken müdahale ve özellikle sorunun oluşmamasına yönelik gelişimsel ve koruyucu yaklaşım esastır” ifadesi yer almaktadır (17.04.201 tarih ve 24376 sayılı Resmi Gazete). Bu bağlamda, çağdaş, sağlıklı ve verimli bir eğitim-öğretimin gerçekleştirilmesi, ancak psikolojik danışma ve rehberlik alanının yaklaşım, ilke ve tekniklerinin benimsenip uygulanmasıyla olasıdır.

Türkiye’de son yıllarda gençlerde şiddet [vandalism] ve saldırganlık davranışları, özellikle göçlerin yapıldığı bölgelerde ve büyük kentlerde giderek artırmıştır. Mersin ilinde yüksek lisans çalışması yapan öğretmenlerin gözlem sonuçlarından ve Eğitim Fakültesi’nin tezsiz yüksek lisans programlarındaki seminerlerden alınan bilgilerde, “Çeşitli bölgelerde bulunan maddi durumları zayıf öğrenciler arasında sigara, tiner kullanma gibi alışkanlıkları bulunan çocukların, ailelerinden sevgi göremedikleri için okulda olay çıkararak ilgi çekmeye çalıştıkları” ifade edilmiştir.

Yılman (1996)’ın yaptığı araştırmada, ortaöğretim ve üniversite gençleri üzerinde, alkol ve uyuşturucu madde kullanım oranları saptanmıştır. Bu oran ortaöğretimde kızlarda %03, erkeklerde %04; üniversite öğreniminde kızlarda %03, erkeklerde ise %1.6 olarak bulunmuştur.

Türkiye’de intihara girişenlerin büyük bir çoğunluğu, Avrupa’daki gibi 15-24 yaş arasıdır. Erkekler arasında intiharı gerçekleştirme, kadınlar arasında ise girişme riskinin daha yüksek olduğu görülmüştür (Sayıl ve Devrimci-Özgüven, 2002). Bu durumlarda alkol, uyuşturucu, intihar v.b. gibi faktörlerle karşılaşmadan önce, çocuk ve gençlerin yaşam mücadeleleriyle başa çıkabilmeleri için, onların erken yaşlardan itibaren aileleri, okulda öğretmenler ve psikolojik danışmanlar tarafından desteklenmeleri gerekmektedir.

Türkiye’deki ailelerin genelde koruyucu bir davranış yönelimi içinde oldukları ve gençlerin bugünkü problemlerini çözme çabalarında yetersiz kaldıkları gözlenmektedir. Ergenlik dönemi, gencin daha bağımsız olması ve kendine yeter hale gelmesi için bir hazırlık dönemidir. Şehirde yaşayan ve özellikle orta ve üst sosyoekonomik düzeyli olan günümüzün Türk ailelerinde, “çocuk merkezli yetiştirme tutumu” benimsenmiştir. Kulaksıoğlu (2000)’na göre, bu ailelerde hemen her şey çocukların isteklerine göre düzenlenmekte ve çocuğun bakımından sorumlu olan anne ve büyükanneler çocukların isteklerinin yerine getirilmesine destek vermektedirler. Çocuğa çok az sorumluluk verilmekte ve yaşına uygun kuralları öğrenmeleri için eğitim verilmemektedir.

Bu anlamda, her sosyoekonomik düzeydeki ailelerin çocuk ve gençlerinin karşılaştıkları yaşam problemleri giderek artmakta ve karmaşıklaşmaktadır. Gibson & Mitchell (1995)’e göre, önleme programları bireyin yaşamı ya da güvenliği tehdit altına girdiğinde istenmektedir. Sadece önleme ve çare bulma çalışmalarını psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleriyle gerçekleştirmek yeterli olamamaktadır. Çocuk ve gençlerin büyümeleri ve gelişmeleri sırasında, gelişimci bir anlayışla onların daha özgüvenli, daha yeterli olabilmeleri ve kendi özelliklerini geliştirmeleri yönünde optimal bir çevrenin sağlanması gerekmektedir. Okullarda psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin amacı, sadece gençlerin sorunlarını çözmeye çabalamaları sırasında yardım etmek değildir. Onların kendi sorunlarını etkili ve en uygun yollarla çözebilen, olumlu benlik algıları gelişmiş bireyler olarak gelişebilmeleri yönünde de destek vermektir.

Bu çalışmanın amacı, ülkemizde psikolojik danışma ve rehberlik mesleğinin hizmetlerine özellikle okullarda duyulan gereksinim ile, PDR öğretim alanının ve tarihçesinin belirtilmesidir. Bunun ötesinde, PDR lisans, yüksek lisans ve doktora programlarının olan durumlarından yola çıkarak olası durumlar hakkında vardamalarda bulunmaktır.

0 yorum:

Yorum Gönder